Medya İletişim
Yalçın KARAOĞLU
yalcinkaraoglu01@hotmail.com
Facebookta Paylaş Makale Listesi
12 Şubat 1992’den 12 Şubat 2021’e…17 February 2021 Wednesday

Aradan tam 29 yıl geçmiş.

Okurlarımız bilir. Babam Şalgamcı İbrahim Karaoğlu’nun dünyasını değiştirmesinin yıldönümünde her yıl geleneksel bir şekilde duygu, düşünce ve yorumlarımızı kamuoyuyla samimiyetle paylaşırız. Çoğunlukla ben yazarım, bazen de Kardeşim Cihan’ın o güzel gerçekçi, psiko-sosyolojik yer yer mistik-manevi yazılarını yayımlarız.

Babamı 56 yaşında kaybetmiştik. Ben 51 yaşına geldim. Bu yıl daha garip hallerdeyim.

Hiç unutmuyorum. Özlemim zaman zaman depreşiyor ama insanı alıştırıyor yıllar…

Yarım asırda çok şey gördük gibi. Yolun sonunu da hissedebiliyoruz…

Varlık ikliminde babamı içimde, tüm benliğimde hissediyorum. Bütün davranışlarımda, huyumda, günlük yaşantımda tıpkı onun gibiyim. Babam gibi davranıyorum. Ya da öyle olduğunu sanıyorum. Tepki duyarken, celallenirken, küfrederken; aniden parlayıp birden durgunlaşıp gönül almaya gayret ederken, vicdani noktalarda sanki babam olsa şöyle davranırdı şeklinde ben de tezahür eden davranış ve haller olduğunu gözlemliyorum.

Genetik kodlarım ağır basıyor. Ama babam gibi derin değilim…

Babamla olan eski albümlere bakıyorum; annem genç, anneannemle, kardeşimle ve yeğenimle olan fotoğrafı dikkatlice 29 yıllık birikimimle inceliyorum…

Babam tıpkı İlhan Selçuk gibi bakıyor. Ötelerde, derinlerde, başka yerlerde… Fotoğraf çekilirken dahi…

Bedeni orada, ruhu kesinlikle başka alemde…

Dünya dolup dolup boşalıyorsa, acaba gidenler kalan sevdiklerinde mi yaşamı devam ettiriyorlar?

İnsan kaybettiği sevdiklerine kavuşabilecek mi, bu nasıl olacak? Ölüm ötesi bir hayat ne şekildedir? Allah korusun; cehennem ne acı bir şeydir!

Ölüm dünya kuruldu kurulalı insanoğluna hep ağır gelmiştir. Karşısında çaresiz ve zavallıyız.

Genç iken veya güçlüyken Deli Dumrul gibi oluyor insan ama yaş kemale gelmeye başlayınca hayata bakış açısı değişiyor.

Diyor ya şarkıcı “ Ölüm ne garip şey anne!”

Çocuklarım büyüyor, zaman zaman aksilikler çıkıyor, babamın davrandığı gibi davranıyorum…

Geçmiş gözümün önünde birer birer canlanıyor.

Uzaklaşan birçok şey tekrar yakınlaşıyor

İnsan sosyal çevresinin bir parçası, bir unsuru…

Aklımda sorular: Babam öldüğünde ben nasıl davranıyorsam, ben öldüğümde de çocuklarım öyle davranacaklar. Aynı şeyleri yaşayacaklar.

Işık sönecek ve ben de onlarda mı yaşayacağım?

Yaşamak da yaşama neler katabiliyoruz?

Hani ne yapıyoruz, bir çentik mi atıyoruz?

Gündelik hayatın kaygısında, gündemde boğulup gidiyoruz…

Hayat bu: Sabah evden çıkarken, akşam olmayacağını düşündüğünde çocukların yaşayacağı acıyı düşünüyorsun…

Geri gelemeyebilirsin, bir güneş gibi batıp gidebilirsin.

Dünyaya kazan kazan için gelmediğimizi biliyoruz.

Günahlarımız, eksiklerimiz, ertelediklerimiz var…

Kendimi olgun bir meyve gibi düşünüyorum.

Hayat bu yaşlarda ağırbaşlılık veriyor.

Daha toplumcu, daha bir iç dünyamızda yolculuk içindeyiz.

Zaman zaman yalnızlaşıyoruz.

Teslimiz…

Dünya kuruldu kurulalı iyi, kötü kavgası var.

Kendisinden habersiz sineğin kanadını oynatamayacağına, ağacın yaprağını düşürmeyeceğine inanıyoruz…

Kavgadan, şerden, kötülerden uzağız… Muhabbeti bilmeyen, maddi zevklerde kaybolan felsefesiz kimselerden de uzak duruyoruz.

Bize verilen müddeti doldururken; kokusunu dahi unutamadığım, Batıni ilmin derin mücadelecisi Hakk’a teslim olmuş, dünyanın en vicdanlı, en duygulu, en paylaşımcı babasını rahmetle, özlemle, saygıyla anıyorum.

Bizlere bıraktığı dünyanın en büyük mirasını nesilden nesile sürdürebilmenin gayreti ve mutluluğuyla, hala görüştüğümüz o gönül dostu arkadaşlarının ellerinden öpüyorum.